DİL VE KAİNAT
İnsanlar konuşma özelliği olan bir varlıktır. Konuşmalarında kendinden, dünyadan, dertlerinden, sevinçlerinden, umutlarından, korkularından bahseder. Yani kendini anlatmaya çalışır.
Kendini anlatma çabası içinde olan insan anlaşılmayı bekleyen insandır. Bu insanlar dertlerini anlatmaya çalışırken bizlere beni anlayın diye adeta yalvarmaktadır. Anlaşılmadığını düşünen insanlar daha fazla anlatır. Daha fazla anlattıkça karşıdaki kişilerde bıkkınlık belirtileri ortaya çıkar. Bıkkınlık belirtisini anladığı andan itibaren kendini daha çok anlatmaya çabalar. Kendini kısırdöngünün içine sokar.
Aslında çok basit bir yöntemle kendilerini anlatabilirler. Bunu yaparken konuşmalarında daha çok kendi duygularını hissettiklerini anlatabilmeleri yeterlidir. Fakat asıl sorun anlatılanları dinleyip anlayabilecek bir insanın bulmaktadır.
Anlayacak bir insan bulamadığımız zaman artık sessiz şekilde kendimizle baş başa kalırız. O zamanlarda kendimizi daha iyi anlar daha iyi değerlendirebiliriz. Bu noktada sesli şeklide anlatamadığımız her şeyi anlatabiliriz. Çünkü bizi dinleyen ve anlamaya çalışan bir kendimiz birde kainat vardır.
Kendi iç dünyamızı samimi şekilde duygularımız ortaya koyabilirsek, samimi şekilde kendimizi ve insanları affedebilirsek kainatın bizi dinlediğini hissederiz. Çünkü bu noktadan sonra insanları anlamak ve onları affedecek mertebeye gelmeyi başarmış oluruz. Yani yüreğimizle konuşmaya ve anlamaya başlarız. Yüreğimizle konuştuğumuz zaman aslında kainatın insan yanının sırlarını çözmeye başlamış oluruz.
Kısaca yüreğimizle gerçekten kendimizi anlamaya başladığımız andan itibaren konuşmaktan vazgeçeriz. Kainatın insan yanı ile konuşmaya başlarız. Kainat bizi anlar biz kainatı anlarız.
Esen kalın.